Monday, December 18, 2006

Minik Sürprizler Büyük Mutluluklar:))


Hayattaki en güzel şey hiç beklemediğiniz anda size verilen sürpriz hediyeler.. Hele de bunlar kitap olursa değmeyin keyfime:)
İlk olarak geçen hafta Yerdeniz Yayınevi'nin genel yayın yönetmeni sevgili Sibel Yalın'dan 3 tane birbirinden güzel kitap geldi..İkisi bebelerime biri ise bana:) Bizimkilere o akşam okumaya başladım kitaplarını. Bana yollanan ise fantastik türde Gregory Maguire'nin Lanetli'si. Onu yeni yıla saklıyorum. 2007'nin ilk günlerinde okumaya başlayacağım..İnanılmaz derecede mutlu oldum. Kendisine çoooook teşekkür ediyorum:)

Ve de bitmedi..Blogum sayesinde tanıştığım çok tatlı bir anne var, Nathalie Tunçer . Kendisi ve eşi Dr. Ozan Tunçer ile sağlıklı beslenme üzerine kitapları var. Geçen hafta bana çocuklar için birbirinden güzel tariflerden oluşan "Miniklerin Yemek Keyfi"ni ve zayıflamak uğruna verilen diyet reçetelerini ve dayatmaları çok farklı bir açıdan ele alan "Zayıflama Diyetlerinin Kara Kitabı" nı yolladı. Bu o hafta aldığım ikinci sürpriz hediyeydi:) Üstelik Nathalie "Miniklerin Yemek Keyfi" kitabını kendisi resimlemiş..Çizimlerin ona ait olduğunu gördüğümde çok şaşırdım çünkü kendisi Sorbonne'da Sanat Tarihi okumuş. Kitap tariflerin yanı sıra pişirme teknikleri ve faydalı bilgiler de içeriyor, tabi ki birbirinden sevimli çizimler eşliğinde..
Buradan sevgili Sibel ve Nathalie'ye yeniden kocaman sevgilerimi yolluyorum..Ve çok teşekkür ediyorum:)

Hürriyet Ankara'da bugün


Sokaklarımızı kedisiz, kuşsuz köpeksiz düşünemiyorum..
Ankara sokaklarındaki korkunç katliyamların bir daha yaşanmaması dileğiyle...

Monday, December 11, 2006

Hürriyet Ankara'da Bugün

Siz bakmayın çizime..genelde benim görevim tuhafiyelerden renk renk birbirinden güzel yünleri almak, iki üç ilmekle başlayıp sonrasında modeli ile birlikte anneme teslim etmekten ibaret:) Şimdiye kadar sonunu getirebildiğim bir örgüm var mı? Sanırım yok..gerçi anneme devrettiklerimi de bir sonraki yıl teslim alabiliyorum. Buna rağmen kış ayları geldiğinde o şeker gibi yünleri satın almaktan kendimi alamıyorum. Sanırım bu konuda tam bir tüketim çılgınıyım:)

Tuesday, December 05, 2006

En sonunda turuncu oldum:)


Kaç gündür ne yazabiliyorum ne de çizebiliyorum. Bir koşturmaca, bir ev kadınlığı durumları, bitmek bilmeyen işler..Kafayı yeme durumlarım yakındır yani..
Bu arada aşağıdaki renk değişimim için yazdığınız güzel yorumlara ve desteğe çok teşekkür ederim..Artık hayalini kurduğum o turuncu saçlara sahibim ben:) Olayı aslında çok güzel resimlemiştim sizler için ama ne yazık ki şu sıralar hiçbirşeye vakit bulamadığımdan dolayı daha fazla gecikmemek için sadece yazmayı tercih ettim..
Geçen haftaki çizimimden sonra kuaförümün yolunu tuttum.. Salona girdiğimde bir iki kadın fön çektiriyorlardı. Benim turuncu renk istediğimi öğrendiklerinde cesaretimden ötürü kutlayıp heyecanla sonucu beklemeye başladılar:) Kendimi minik bir kobay faresi gibi hissetsemde çaktırmadım..Neyse ki kadınlar işleri kısa olduğu için çıkmak zorunda kaldılar..ama merakları gözlerinden okunuyordu. Tam oh, kimseye rezil olmadan çıkacağım salondan derken yeni kadınlar türediler..Tabi benim kafa önce havuç rengine açıldı. Ben ve diğer kadınlar bu ne yaaa diye ciyaklamak üzereyken kuaförüm, "dur bu senin rengin değil, daha boyayı sürmedim" diyerek içimizi rahatlattı..
Tam 4 saatin sonunda havuç ile kırmızı arası enteresan bir renkle oradan ayrıldım..Ten rengim açık olduğu için renk doğal durmuş (arkadaşlarım öyle söylüyor:) Yanaklarımda da bahar aylarında kendini gösteren yaramaz çocuk çillerim olduğundan dolayı daha da doğal duracağından eminim..
Ve deee..yukarıdaki çizim ne alaka diye düşünecek olursanız, sevgili Zümrüt Anjuere beni büyük bir özenle hazırladığı sitesi Yiyorum Büyüyorum ' a konuk etti. Bir Bilen'den köşesinin bu haftaki konuğuyum:)
Bu nedenle yukarıdaki çizimim yemekle ilgili..Sitede çocuğunuz için birçok sağlıklı tarifi ve bilgiyi bulabilirsiniz..
Herkese Sevgilerrr...

Saturday, November 25, 2006

Ya O, Ya Ben........

-Merhaba ben Pino
-Pino'mu??
-Evet..
-Aaa..Ben sizi kızıl saçlı sanıyordum..
-Yani, şeyyy..kem küm...

Sevgili blog dostlarım..İtiraf ediyorum ben kızıl saçlı falan değilim..ama hep istedim öyle olmak..Şöyle doğuştan turuncu saçlara sahip olmak..Maalesef olmadı, olamadı..
En son sevgili Founta'cım bana "Ya sen, ya da Pino değiştirin artık saçlarınızı:)" dedikten sonra ben de hep istediğim turuncu saçlara sahip olmak için kuaförümün yolunu tutmaya karar verdim. Bülent çizdiğim karaktere benzemeye çalışmamdan dolayı psikolojik bir vaka olduğumu düşünse de ben vazgeçmeyeceğim:))
Önümüzdeki hafta değişim haftam..heyooo:)

Wednesday, November 22, 2006

Hürriyet Ankara'da Bugün


Ankara dışında yaşayan sevgili blog arkadaşlarım, buyrun size Hürriyet Pino Eki:)
Kuğulu Park'ın benim çocukluk anılarımda yeri ayrıdır. Her haftasonu annem ya da babam mutlaka götürülerdi beni bu harika yere..Şimdi de ben çocukluk anılarımı kendi çocuklarıma yaşatmaya çalışıyorum, tepesinde yapılan yol çalışmaları, çamur ve gürültüye karşın..inatla..her hafta:)))

Monday, November 20, 2006

www.pinomino.com


Uzun zamandır üzerinde çalıştığımız Pinomino web sitemizin forum kısmının kodlamasını en sonunda bitirdik. Birinci etabı tamamladık yani. Tasarım olarak henüz bir arayüz yüklemesi yapmadık.. test yayınındayız..Şu anda üye kaydı almaya başladı sistem:) hatta daha haber vermeden 3 kişi üye olup soru bile sormuşlar:)
İleriki tarihlerde ise hazırladığım cicilerin devreye gireceğini:) ve blog tadında yazı ve çizimlerin olacağını da belirtmek istiyorum.
Henüz emekleme döneminde olan pinomino'ma sizi de üye olarak beklerim..
Herkese sevgilerleeee:)

Monday, November 13, 2006

Pino Hürriyet Ankara'da..


Ankara'yı seviyorum, çünkü ilk nefesimi aldığım, çocukluğumda sokaklarında ip atladığım, annemden gizli enfes simitlerini mideme afiyetle indirdiğim, kuğulu parkında kuğularını sevdiğim, ilk gençlik yıllarım, üniversite hayatım, aşkım, bebelerim...hepsini Ankara'da yaşadım ben.
Ve güzel bir haber!..... bundan böyle canım Ankara ile ilgili kent karikatürlerimle her Pazar Hürriyet Ankara ekinde "Ankaralı Kadın" sayfasında yer alacağım.
Tüm Ankara'lı blog arkadaşlarımı beklerim:)

Thursday, November 02, 2006

Mutluluğun Sırrı...

Heheheyt...mutluluğun sırrını keşfettim en sonunda:)..aslında herşey beyinde bitiyor. Biz kafamızda yarattığımız hayal alemine ne kadar yakın yaşıyorsak o kadar mutlu oluyoruz.
Ve de olumlu ve pozitif bakıyorsak olaylara kesinlikle bu şekilde yansıyor bize. Şimdiye kadar geleceğimle ilgili ne hayal ettiysem gerçekleşti mesela. İşin komik tarafı artık hayallerimi durduramıyorum..onları canım Begüm'ün bana hediye ettiği harika bir deftere (ki bir süre üzerine yazmaya kıyamadım:) not ediyorum. Kendisi beni uzun süredir girişimcilik konusunda desteklemiş, hatta Haziran ayında JCI'ın girişimcilik günlerine katılmamı sağlamıştır. Grup olarak hazırladığımız proje ise değerlendirme sonucu 1. bile olmuştu:)
Herşey hayal ederek başlıyor. Ve de risk almaktan korkmak size hiçbirşey kazandırmıyor. Gözlerinizi kapatın ve hayal kurun..Eminim birgün gerçek olacak:)

Thursday, October 26, 2006

Pinomino Doğuyor:)


8.5 yıldır büyük emek verdiğim, kendimi ve yeteneğimi keşfettiğim işimden istifa ettim.. Bunun kararını vermek benim için hiç kolay olmadı. Ne de olsa ilk gözağrımdı. Büyük heyecanla sarıldığım, tüm ruhumu yansıttığım işimi bırakmak belki de yaşamımın çok büyük bir kısmını içimden söküp atmaktı benim için.
Üniversitenin İstatistik bölümünden mezun olduğum yıl benden beklenen şey bir bankada işe girmem ya da bir kamu kuruluşunda göreve başlamamdı. Oysa ben moda tasarımcısı olacak, yaşamımı kumaşlar arasında, renklerin büyülü dünyasında geçirecektim.
Ve öyle de oldu. Mezun olur olmaz bir tekstil firmasında tasarımcı olarak çalışmaya başladım. Çizdim, çizdim, çizdim..hiç bıkmadan çizdim. Çizdikce çizgimin çocukların dünyasına ne kadar yakın olduğunu keşfettim. Ve de çocuk ruhumun derinliklerini ortaya çıkarttım eserlerimde. Her modeli, her deseni aşkla çalıştım.
Ama yıllar boyunca aynı konumda çalışmak, kendini tekrarlamak belki de sadece benim değil benim gibi yaratıcılığını kullanarak çalışan tüm insanları olumsuz yönde etkilerdi.
İşte bu nedenle ben bundan böyle yoluma yarattığım pinomino ile devam etmeye karar verdim.
Tüm heyecanımı, bilgimi ve hayal gücümü ona aktaracağım. Yani o benim birlikte büyüyeceğim yeni çocuğum olacak:)
Not: Yukarıda görmüş olduğunuz "pinomino" logosu 26/10/2006 saat 10:32 'den itibaren 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre koruma altına alınmıştır:)

Thursday, October 12, 2006

DESIGNNOBIS


Bugün benim için çok değerli olan sevgili hocam Dr. Hakan Gürsu ve 4 yetenekli öğrencisi ile birlikte kurduğu DesignNobis hakkında yazmak istiyorum.
Odtü Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünün en değerli hocalarından olan sevgili Hakan Hoca'm aynı zamanda benim tez danışmanımdı. Tasarım kavramını bana öğreten, farklı bakış açısı kazandıran ve yaptığım işe heyecan duymamı sağlayan Hakan Hoca'm olmuştur. Onun öğrencisi olmaktan dolayı kendimi çoooook şanslı hissediyorum.
Eğer tasarıma ilginiz varsa web sitelerini ziyaret etmenizi ve bol ödüllü tasarımlarını incelemenizi şiddetle öneririm.
Ayrıca buradan Serkan'a Gülsüm'e Sözüm'e ve Mete'ye bol bol başarı dileklerimi ve kocaman sevgilerimi gönderiyorum:)

Friday, September 29, 2006

Penseli İşkence ve 3 Aşamada Duş Metodu


- Bulooo pense nerede?
-Duş mu alacaksın?
-Eveeeeet..
-Rafın üzerindeydi..
-Tamaam..
Bu diyalog çoğunuza anlamsız gelebilir ama bizim evde gayet anlamlı..Hani kader falan dedik ya..Yok arkadaşlar..kadınların kaderi bir..o da nedir? Bozuk evsel zımbırtıları tamir etmeyen koca modeli..İnsan 1 yıldır bu şekilde duş alır mı yaaa..Nemden buhardan paslandı pensemiz banyoda dura dura..Bizim Bulo ne yaptı? Gitti yeni bir pense aldı!!! Ben pes diyor başka birşey demiyorum..Ve Bulocuğumu bir zahmet önce hırdavatçıya sonra da banyoya davet ediyorum:)))

Wednesday, September 27, 2006

Kader mi bu şimdi?


Son günlerde hep bu konu kafamı kurcalıyor..Kader mi bizi birbiriyle buluşturan yoksa tesadüf mü? Eğer o gün ben bindiğim otobüsü kaçırsaydım, ya da Çağıl'ın karnı acıkıp o kafeye gitmek istemeseydi, ya da eşim dişi ağrıdığı için o randevuyu almasaydı, ya da doktorunun işi uzasaydı, ya da, ya da, ya da...Tüm bunlar olmasaydı biz yine de karşılaşır mıydık? Kader dediğimiz şey bizi bir şekilde buluşturur muydu? Yoksa farklı bir yaşam mı beklerdi bizi?
Milyonlarca kombinasyon bizi beklerken biz bir tanesini seçip bu seçimimizin bize sunduğu hayatı yaşıyoruz. Peki ya diğer kombinasyonlar? Gerçekten en çok merak ettiğim şeylerden biri bu. Başka bir yaşamda başka bir ben mi olurdum? Mutlu olur muydum? Nerede yaşardım? Başka çocukların annesi mi olurdum ben? Herkesin hikayesi aslında benzer raslantılar üzerine kurulu. Zamanda yolculuk edebilme şansımız olsaydı yeniden aynı seçimleri yapıp aynı yollardan yürür müydük acaba?

Thursday, September 21, 2006

Sizin hiç gözünüz döndü mü???



Günler geçiyor..bebeler duvarlara tırmanıyorlar..bebeler kavga ediyorlar..çığlıklar atıyorlar..ağlıyorlarr...zırlıyorlarrr...
benim ise gözlerim dönüyor..dönüyorr..dönüyorrrrrr.....

Tuesday, September 19, 2006

Pino Tavsiye Ediyor:)


Bugün hayallerini gerçekleştirmiş olan sevgili arkadaşlarım Aslı ve Ceyda için yazmak istiyorum. her ikisi de benim komşum:) her ikisine de evimden yürüyerek 10 dakikada ulaşıyorum:) Ceyda bizim buralara İstanbul'dan gelmiş..Kısa süre özel bir şirkette çalıştıktan sonra arkadaşı ile birlikte kendi işini kurmuş...Ben açıldıklarının 3. günü damladım ofislerine:) İşte o gün tanıştım sevgili Ceyda ile. Hem bu arada unutmadan, kendisinin tam 3 çocuğu var..Yani bizim gibi 1 ya da 2 taneyle değil tam 3 tane ufaklıkla uğraşıyor:) Yani neymiş? çocuklar istediklerimizi gerçekleştirmemize engel değilmiş:)) Ofisleri çok sevimli..Detaylı bilgi için Akademik Eğitim'i tıklamanız yeterli...
Sevgili Aslı'cığım ise Yuka 'sının açılışını yaptı geçtiğimiz Pazar günü. Aslında amacım Arda ve Deniz'i de yanımda götürmekti ama Deniz öğle uykusundan bir türlü uyanmayınca ve Arda'da üzerine kıyafetlerini giymeyi reddettiği için saat 5:30'da sadece kendimi götürebildim Yuka Çocuk Klübüne:) Aslı'yı heyecanından dolayı hemen tanıdım..ama o beni turuncu saçlı ve kiraz küpeli bir kız sandığından dolayı tanımakta güçlük çekti:))) şaka bir yana o kadar sevimli bir yer ki çocuğunuz varsa mutlaka gidip görmeniz lazım..Her köşesi renkli ve eğlenceli..Eminim ki sevgili Tarçın bundan böyle o güzel mekanda birbirinden sevimli pastalarıyla hayatımıza renk katacak:)
Her iki arkadaşıma da bol bol başarılar dilerimmm:))) Ve de her an bebeleri alıp gelebilirim haberiniz olsun:))

Tuesday, September 12, 2006

Eylül Ayı Doğum Günü Ayı...


Böhüü... Daha geçen yıl 30 olmuştum, ne çabuk geçti 1 yıl..Dün Arda'mın doğum günüydü. 15 Eylül Bülent'in, 30 Eylül ise benim. Bülent benden 15 gün büyük:) yani o 32 yaşına benden 15 gün önce girecek. Otuzlu yaşların başında olmak sonunda olmaktan daha iyidir şeklinde avunuyorum şu sıralar. Aslında derdim yaşlanmak değil..sadece o kadar çok yapmak istediğim şey var ki..zaman hızla geçiyor ve ben hiçbir şeye yetişemiyorum. Neyse..Şimdi 32 yaşında yapacaklarımın listesini hazırlamaya gidiyorum..Bu arada unutmadan..Tüm Eylül doğumlu Başakları ve Terazileri öper, mutlu yıllar dilerim:)))

Saturday, September 02, 2006

Kumpanya Kimsecik


Çok sevgili Oya Abla'nın fikir annesi olduğu "Kumpanya Kimsecik" çalışmalarına büyük bir heyecanla başladı. Çok yakında dernekleşecek olan bu güzel projede bizimle birlikte olmak isterseniz mail grubumuza üye olabilirsiniz. Katılımlarınızı bekliyoruz..Herkese kocaman sevgilerimle.....
Not: Bu arada sağ tarafta bulunan minik müzik kutusunda yayınladığım "Meow Meow Meow" şarkısını tüm kedi dostlarına hediye ediyorum:))

Monday, August 28, 2006

Biz geldiiik:)


Yaklaşık 10 günlük tatil maceramız sona erdi. Tatilimizi her ne kadar sadece Datça'da geçirmek üzere planlandıysak da bizim bebelerin müthiş performansı sonucunda bulunduğumuz mekanda maksimum 3 gün geçirebileceğimizi keşfettik. Böylelikle Akdeniz turumuz başlamış oldu.
Datça çok güzeldi. Şahane kumsalı ve mavi bayraklı denizi tam çocuklara göre. Bunun yanı sıra "Eski Datça" 'ya bayıldık. Dar sokaklarını keşfettik, Antik Bar'da buz gibi biralarımızı yudumladık, kedileri sevdik..Hergün güneşi kumsalda batırdık..3 günün sonunda Arda ve Deniz isyanlara başladı. Baktık yolculuk yapmayı ve değişik yerleri keşfetmeyi seviyorlar bari geze geze devam edelim dedik tatilimize. Sonraki hedef benim en en en çok sevdiğim Kaş'tı.
Öğle saatlerinde ulaştık Kaş'a ve hemen kendimize kalacak şirin bir pansiyon aradık. 1 ay önce en yakın arkadaşımın kaldığı Lale Pansiyon 'u bulmak zor olmadı. Bize en üst kattaki deniz manzaralı odayı verdiler. Sahile ise araba ile 10 dakika uzaklıktaki Büyükçakıl Plajında girdik. Kaş'ta kumsal olmadığından dolayı çocuklu aileler tercih etmeyebilir. Biz çok fazla rahat ve lüks aramadığımızdan dolayı fazla sıkıntı yaşamadık. Kalmak için aradığımız yerlerde önem verdiğimiz 2 nokta temizliği ve klimalı olmasıydı. Bunun dışında zaten tüm vaktimizi bulunduğumuz yeri keşfetmek ile geçirdik. Arda ve Deniz Kaş gecelerinde hiç yaramazlık yapmadılar. Bu bize cesaret verdi..Bülent ile neden biraz daha çılgın olmayalım dedik ve Olympos'a doğru hareket ettik. Yine öğlen saatlerinde ulaştık ve ilk olarak kalmak için gözümüze kestirdiğimiz yerlere baktık. Bülent ağaç evlerde kalalım dese de ben fazla abartmayalım istersen diyerek Pirate's Land'i uygun gördüm. Minik sevimli bungalow evimize yerleştikten sonra yaklaşık 20 dakika yürüyerek ve Olympos antik kentinden geçerek sahile ulaştık. Burada tek sıkıntı ufaklıkların arada sırada yorulup kendilerini yere atmalarıydı. Denize ulaştığımızda ise sahilin çok kalabalık olması fazla hoşumuza gitmedi. Ama deniz keyifliydi. Her zamanki gibi güneşin batışı izlenildi ve 20 dakikalık geri dönüş yolu biraz güç olsa da yüründü. Gece yemekten sonra ise bizim ufaklıklar kaldığımız yerin bahçesindeki hamaklarda uyuyakaldılar. Biz de bunu fırsat bilip yıldızlı gecenin keyfine vardık.
Tatilin sonuna doğru ise Bülent'in babannesine bizim bebeleri göstermek üzere Mersin'e doğru yola çıktık. Silifke yolu çok virajlıydı ve akşam saatlerine kaldığımız için yorucu oldu. Erdemli'de birçok tatil sitesi var, hepsi de en az 15-20 katlı. Gördüğümüzde çok şaşırdık deniz kenarına bu kadar katı nasıl çıkmışlar diye. Bize göre o güzelim sahile yazık etmişler. Bu civarda denize girilecek en güzel yer Kızkalesi'ydi. Deniz inanılmaz sıcaktı, kumu çok güzeldi ve hemen derinleşmiyordu. Kayınpederim bizim ufaklıklarla doyasıya yüzdü eğlendi, akşamları ise Adana usülü güveçler pişirdi. Babannemiz ise çok mutlu oldu.Geri dönmek hiç istemedik ama ne yazık ki tatil bitmişti. Yol nedeniyle biraz yorucuydu ama çok eğlenceliydi. Eğlendik mi.. eğlendik, gezdik mi..gezdik, kafayı yediğimiz anlar oldu mu..oldu. Peki bunlara değdi mi..kesinlikle..O nedenle eğer siz de bizim gibi Herşey Dahil'li Tatil Köylerinden hazzetmiyorsanız bu şekilde macera dolu bir tatili kesinlikle öneririm. Biz şimdiden gelecek yılın planlarını yapmaya başladık mesela:))

Thursday, August 10, 2006

Tatilllll:))))


İzin aldım ben yaşasınnn:) Haftaya perşembe yola çıkacağız..ilk defa 2 ufaklıkla birlikte tatile gidiyoruz. Artık bunun adı tatil mi olur bilmem ama değişik bir tecrübe olacağından eminim. Şimdiden bavulları hazırlamaya başladım..Sanırım Bülent görünce şoka girecek.. Ama ne yapayım 2 ufaklık olunca bizim eşyalardan çok onlarınki yer tutuyor..Bir kere Arda'nın lazımlığı maşallah kral tahtı gibi:) ve de ilk yanımıza alınacak şeyler listesinde...Ivırı zıvırı derken bebelere 1 bavul, 1 çanta..Bizim için 1 bavul..Buzlukların koyulacağı çanta..Ee, bir de malum Adanalı olan sevgili eşimin her daim yanında taşıdığı mangal (balayında bile!!!) Aklıma gelmişken, ben kesinlikle Adanalılarda mangal geninin bulunduğuna inanıyorum:)..İnsan arabasında mangalı ve kömürü ile gezer mi allah aşkına:) "durunnnn..mangalım geldi çabuk ateşi yakınn.." şeklinde bir durum:)
Neyse, bunun yanısıra botu, deniz yatağı, paleti falan derken bagajda yer kalmayacak..bu sefer arka koltuklarda 2 çocuk koltuğu olacağından orada da yer yok..kesinlikle dikkatli hazırlamalıyız bavulları..çünkü genelde hamal gibi kullanmadığımız şeyleri getirip götürüyoruz..
Ayyy..çok heyecanlandım ben şimdi:) Gerçekten çok ihtiyacım var kafamı boşaltıp dinlenmeye..
Bakalım bu iki canavar izin vereceklermi buna merak ediyorum:))

Monday, August 07, 2006

Gelip Giden Akıl ve İlk Kişisel Sergi



Yaklaşık iki gündür son derece bozuk bir ruh durumu içerisinde, karmakarışık bir kafa ile dolanıp durdum. Yaşamım boyunca aşırı hassas olmamdan ve de karşımdaki insana gereğinden fazla değer vermemden dolayı hep acı çekmişimdir.. Şimdi de pek farklı değil durum..ama yavaş yavaş atlatıyorum... Kafamdaki sorulara cevap bulamıyorum ama artık sorgulamıyorum da.. Sonuç itibarı ile gelenler geliyor arada bir ama bu da geçecek inanıyorum:))) tek istediğim eski neşeli hayatıma yeniden kavuşmak..
Bu arada ilk kişisel sergimi geçen günlerde bahçemizdeki çam ağacında açtım:) Şimdi yukarıda görmüş olduğunuz mavi kediyi abimin tatlı eşi canım Çiğdem'ciğime yaptım.
Eserimin çıkış noktası ise yeni evlerinde çivi çakmaları yasak olduğundan dolayı daha önce çakılmış olan çivileri değerlendirme operasyonu:) Koridorlarındaki çiviyi görünce aklıma bu tabloyu yapmak geldi. Yani Koridor Kedisi :)
Tuval üzerine akrilik boya (Daler-Rowney System3) ile yaptım. Sürekli bilgisayarda birşeyler çizmekten o kadar sıkılmışım ki gerçek boyalarla uğraşmak, renkleri birbirine karıştırmak oyun gibi geldi bana.. çok eğlendim yaparken..teknik anlamda çok fazla bilgim yok ama deneye yanıla içimden geldiği gibi çizip boyuyorum..Şimdilerde ise çocuk odalarına yönelik tablolar yapmayı planlıyorum..
Eğer arada bir benim gibi bunalıma giriyorsanız resim yapmanızı öneririm..Hem kafanızdaki düşünceleri dağıtıyor, hem de ortaya bir eser çıkartmanın mutluluğunu yaşatıyor...

...

Wednesday, August 02, 2006

Illustration Friday:Clean

As this week's theme is "clean" for Illo Friday, I wanted to illustrate the difficulties of toilet training process.

Son 1 aydır Arda'nın tuvalet eğitimi ile uğraşıyoruz. "Hava sıcak, açın çocuğun altını" diyen büyüklerimizi dinleyerek saldık ortaya bizim elemanı..
Ne yalan söyleyeyim bu yazıyı okuyan tanıdıklar varsa mümkünse bu iş hallolduktan sonra bize gelsinler misafirliğe falan..Çünkü bizim ufaklık sağolsun köşe bucak nereyi uygun görürse hallediyor. Evde uyuşturucu bulan köpeklere döndüm..Elimde plastik torba ve deterjanlı bez her yeri koklaya koklaya geziyorum. Zaten dalgınım, hayal alemindeyim, misafirlerim bir kazaya kurban gitsinler istemem :)

Salak Olmayan Okumasın!!!


Nedenini bildiğim çözümünü ise ne yazık ki bilemediğim bir salaklık sorunum var şu sıralar..
Ufacık bir örnek:
Akşam saatleridir, Pino hoplaya zıplaya Arda ve Deniz'in çamaşırlarını yıkamak için banyoya koşar..Çamaşır makinasına güzelce deterjanı , yumuşatıcıyı koyar ve 60 dereceye ayarlayıp boş bir şekilde çalıştırır..1.5 saat kendi kendini yıkayan makinanın aslında boş olduğunu fark etmez..Yıkama programı biter ve Pino bir süre oyalandıktan sonra çamaşırları çıkartmak üzere makinanın kapağını açar..Bomboş bir tambur ile karşılaşınca sevinir, "Aaa, ne güzel Bülo çamaşırları ben söylemeden asmış!" (görüldüğü üzere salaklık devam ediyor:) diye düşünür..Hemen gidip doğru dürüst asmış mı diye kontrol etmek ister (hem salak hem fesat:) Tabi ki bomboş bir çamaşır teli ile karşılaşır..Hala çamaşırların nereye gitmiş olduğunu anlayamaz..Daha doğrusu gerçeği kabul etmek istemez.. En iyisi bir kadeh şarap içip herşeyi unutmaktır:)
İşte böyle..daha bissürü şey var da yazmayayım, utanıyorum:) Niye böyle oldum ben anlamıyorum..Anneme göre hayal dünyasında yaşıyormuşum..Belki de haklıdır ne bileyim....

Monday, July 31, 2006

80'lerde moda....


Cumartesi gecesi "Televizyon Makinası" 80'li yılları işledi. İzlerken geçmişe döndüm. Gözümün önünde canlandı küçüklüğüme ait anılar ve görüntüler, izlediğim çizgi filmler, dinlediğim müzikler ve o korkunç kıyafetler:)))
O yıllarda çocuktum ama yine de o yaşta olmama rağmen vatkalı kıyafetlerden ben de nasibimi almıştım. Düşünsenize çocuklar için bile vatkalı t-shirtler vardı. Tabi ki tarafımdan hemen sökülüp atılırlardı. İyi ki genç kızlık dönemimi bu yıllarda yaşamamışım. Herhalde tarihte bu kadar zevksiz ve rüküş bir dönem daha yaşanmamıştır. Kelebek tokalar, şalvar pantalonlar, yarasa kollar, püsküllü penyeler, zincirler, taşlar, boncuklar, renkli farlar....Sizin hatırladığınız neler var bu yıllara ait merakla bekliyorum:))

Thursday, July 27, 2006

Ne İş Yapıyorum Ben???


Aslında bu gerçekten kabus bir soru benim için..Beni tanımayan, ne işle uğraştığımı bilmeyen bir kimseye gerçekten zorlanıyorum anlatırken..Çünkü çoğu insan (sevgili blog ziyaretçilerim değil tabi ki:) meslekten bile saymaz bu işi..Hele bir de benim gibi "İstatistik" bölümünü okuyup 5 yılın sonunda "Moda Tasarımcısı" olarak mezun olmayı başarmış kaç örnek var bilemiyorum..Gerçi biraz mücadeleli oldu ama neyse:)

O kadar çok komik olay yaşadım ki şimdiye kadar değinmeden geçemeyeceğim..Diyaloglar kesinlikle üzerinde oynanmadan kaleme alınmıştır:)

Mekan: İşYeri

X İşçisi: Pınar Hanım şimdi siz tam olarak odanızda oturup ne yapıyorsunuz?
Pınar: Üretmekte olduğunuz giysilerin tasarımını yapıyorum.
X İşçisi: Hmm..Peki maaş alıyor musunuz?
Pınar: Yok canım, hobi olsun diye her sabah saat 8'de geliyorum ben buraya..(Yani sen hem sevdiğin işi yap hem de üzerine para al..utanıyorum kendimden:)

Y İşçisi: Pınar Hanım şimdi siz bilgisayara sincap yazdığınızda sincap mı çiziyor bilgisayar?
Pınar: Tabi, bak şimdi kuzu yazıcam, gördün mü, kuzu yazdı ekranda..Öyle şey olur mu ben çiziyorum tabi ki..
Y İşçisi: Kafadan mı atıyosunuz yani..
Pınar: Bak, canım şimdi tavşan çizmek istiyor tavşan çiziyorum..Yani içten gelen birşey bu..Nasıl anlatayımmm..Evet, kafadan atıyorum:)
Y İşçisi: Sizin de işiniz iş tabi oh, bütün gün kahvenizi içip,iki tavşan üç böcekle gün geçiyor ne güzel..
Pınar: Tabi sizin bakış açınızdan öyle görünebilir..Çok istiyorsanız buyrun siz çizin..
Y İşçisi: Yok ben öyle anlamam o işlerden..Yap deseniz de yapamam yani..
Pınar: ???

Bunun gibi yaşadığım bir sürü şey var..Artık gülsem mi..ağlasam mı bilemiyorum.Ama ısrarla yaptığım işi anlatmaya devam ediyorum..Umarım bir gün değeri anlaşılır:)

Wednesday, July 19, 2006

İyi ki Doğdun Pinomino:))

Canım Blogum,
Senin doğumunla başladı herşey:) İsmini bulurken bile pino olan ben bir türlü bulamamıştım adamakıllı bir isim sana.."Amaaannn.. pinomino olsun işte demiştim:)" Ne de iyi etmişim:)
Ne çabuk geçti 1 yıl..ne kadar çok yazdım çizdim ben..Ne çok şey yaşadık birlikte..Ne çok sırrımı tuttun sen:))) Bu 1 yılı geçirdik ya seninle, gerisi de gelir herhalde öyle değil mi?
İyi ki varsın, iyi ki benimsin..sevgili blogummm:))))

Saturday, July 15, 2006

5 Yıl Geçti Gitti....

Bülo'cuğum seninle bir ömür boyu mutluluklar diliyorum, seni çoook seviyorummmmm.....

Monday, July 10, 2006

Matruşka Pino


Küçükken oynamaktan en çok zevk aldığım şeylerden biri de matruşka bebeklerdi..Tabi ki gizli gizli:) Çünkü bana göre oyuncak olan bu sevimli şeyler annemin cam kenarı süsleriydi..
Şimdilerde ise kendimi böyle matruşka gibi hissediyorum..Şu en fazla vakit alan şeyleri tersine çevirebilsek ne güzel olurdu....

Wednesday, July 05, 2006

yetişemiyorum ben hiçbişeyeeeeee....


Çok çalışmam lazım gerçekten..uzun zamandır düğündü dernekti derken bir baktım haftalar geçmiş işler birikmiş, ben neyi ne zaman yapayım derken bir bakmışım sabah olmuş..ben uyuyakalmışım..benim huyum bir garip..eğer çok iş az zaman varsa telaştan hiçbirşey yapamam..hiç sevmem dar zamanları..şööyle geniş geniş çalışmam lazım..ama ne yazık ki beceremiyorum. zamanı iyi kullanabilmek ayrı bir yetenek.. gerçi bebelerden sonra kısmen bu konuda kendimi geliştirdim ama 24 saat yetmiyor bana:)
neyse çalışmaya devam edeyim..şu sıralar kendimi ordan oraya koşan bir tavşan gibi gördüğümden dolayı bu çizimi yaptım acilinden:)

Saturday, June 24, 2006

TooSis Açıldı!!


Mücevher tasarımcısı sevgili arkadaşım Pınar Sondal ve kardeşi Mine Özkaynak'ın web siteleri " "toosis" açıldı..
Birbirinden renkli ve zevkli tasarımları görmek için mutlaka ziyaret edin..Bu arada çizimler tanıdık geldi mi:)))

Tuesday, June 20, 2006

En İyi Oyuncak, Oyuncak Olmayandır:)



Bu yazı ve çizim geçen ay anneyiz.biz dergisinde yayınladı..Oyuncak konusuna şu sıralar takmış vaziyetteyim de:))

Çok şanslı bir nesil değildik oyuncaklar konusunda. En azından ben, tüm çocukluğum boyunca abimi ve kuzenlerimi büyüten, tüm aileyi tavaf eden oyuncaklar zincirinin son halkasıydım. ..70'li yılların sonu 80'li yılların başıydı benim çocukluğumun geçtiği dönem..Herşeyin bir kıymeti vardı o zamanlar, kırıp dökmek ne kelime, evin içinde koyacak yer bulamazdık hafif yıpranmış ve ailedeki tüm çocuklardan izler taşıyan oyuncakları..

Mutlu olmayı bilirdik o zamanlar, kıymetini de bilirdik, elimizdeki ile yetinmeyi de..Yetmediği zaman da kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık. 5 çekmeceli şifonyerin her çekmecesini kademeli açarak merdiven yapıp, uzun sehpayı da yanına dayayıp kaydırak yaptığımız günleri dün gibi hatırlıyorum..ya da 2 sandalye arasına gerdiğimiz perdeyi sahne yapıp mahalledeki çocuklara doğaçlama kukla gösterisi yaptığımızı..tabi ki kendi tasarımımız olan kuklalarla:) Aslına bakılırsa çocukluğumuzda yaşadığımız bu durumun abimle benim yaratıcılığımızı geliştiren çok önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Çünkü sürekli kafamızı bugün ne yapsak diye yorar, her oyunumuzu bir proje edasıyla kurup geliştirirdik.

Şimdi kendi çocuklarıma bakıyorum da neredeyse oyuncak çöplüğü haline gelmiş odalarında tek oynamadıkları şey oyuncakları. Biz alıyoruz onlar bir kenara atıyor, biz önlerine koyuyoruz onlar üzerine basıp geçiyor. Yeni bir oyuncak demek sadece 5 dakikalık bir ilgi göstermek demek onlar için. Sonrası ise hooop oyuncak çöplüğüne yeni bir üye..Üstelik bu yüzüne bakılmayan kategorisine giren oyuncakların başında çuvalla para verip aldığımız çok özellikli, sesli, bol düğmeli, bin türlü atraksiyonlu olanlar başta geliyor. Peki bu çocuklar neyle oynuyor? Bunun cevabı çok basit..biz nelerle oynuyorsak onlar da onlarla tabi ki:)

Mutfağa mı giriyoruz yemek yapmak için, ufaklıklar da peşimizde başlıyorlar mesaiye:) Mutfak dolabından çıkarttıkları tencereleri, tavaları ve cezveleri yavaş yavaş odalarına taşıyorlar. Bu sırada ellerine geçirdikleri kaşıkları ise ters çevirdikleri tencerelere vurarak bize unutamayacağımız müzik ziyafeti çekiyorlar:)

Salona geçtiğimizde ise en büyük eğlenceleri Cd kutularından Cd'leri çıkartıp duvarlara sürtmek. Ya da türlü çeşit kumandaları alıp araba gibi halıda sürmek. O da mı sıktı, müzik setinin düğmeleri ne güne duruyor canım, hemen kurcalamalı, telefonun tüm tuşlarına basılmalı, büfedeki tüm aksesuarlar odanın değişik yerlerine saçılmalı....

Banyo ise en eğlenceli mekan bizim ufaklıklar için..Bir kere su var, yüzdürülecek bir ton malzeme var, içine evdeki eşyaları saklayacak çamaşır makinası var, tüm evi dolaştıracak kadar uzun tuvalet kağıtları var...Tüm bu eğlence dururken bizim onlardan oyuncakları ile oynamalarını beklememiz biraz boş bir çaba oluyor. Yani daha keşfedilecek türlü malzeme varken oyuncakları kim ne yapsın, öyle değil mi:)

Friday, June 16, 2006

Düğün Kıyafetim Hazırrrr:))


Sevgili abim bu ayın sonunda evleniyorrrr..Eee, bende hazır zayıflamışken hemen kendime şööööyle hafiften dekolte bir kıyafet aldım düğün için..hatta inanması güç ama 36 bedene bile sığabildim ama ne olur ne olmaz o tarihe kadar yine kilo alırım diye 38 beden aldım kıyafetimi:)
Bu arada Arda ve Deniz'de hazır:) ama ne yazık ki Bulo'cuğum kafasını yeşil sahaları izlemekten kaldıramadığından dolayı henüz giyecek birşeyi yok..umarım kendisini bu hafta sonu ikna edip birkaç mağaza gezdirebilirim..en nefret ettiği şey mağazalar ve alışveriş merkezleri..nişan ayakkabısını bile 10 dakikada almayı başarabilmiş bir şahıstır kendileri..Hani deveye hendek atlatmak daha kolay derler ya aynen öyle bizdeki durum. Bir kere psikolojisi mağaza mağaza gezmeye uygun olacak, etraf kalabalık olmayacak, fazla kıyafet denemek zorunda kalmayacak gibi birsürü parametresi var bu işin..off..yaa..gerçekten zor iş erkeklerle alışverişe çıkmak..

Saturday, June 10, 2006

Ragıp, ben ve ay...


Bu gece dolunay var..Ragıp ile birlikte izliyoruz arka bahçede..bir bebeğin sevdiği gibi uzaktan..Evet, en sonunda geldi kendisi:) daha doğrusu tarafımdan getirildi yeni malikanesine..Evcil hayvan satan dükkanda karşılaştık..yaşlı ve yalnızdı..yaşlı diyorum çünkü diğerlerine göre daha iri ve biraz yıpranmıştı ..ama oldukça hareketli sayılırdı..hem de mavi, hep istediğim gibi:) bu ilk günümüz..daha fazla yalnızlık çekmemesi için nereye gitsem yanımda götürüyorum..başbaşa geçirdiğimiz romantik ayışığı faslından sonra şimdi biraz çalışacağız:) Kendisi azıcık tembel, rahatını pek bozma niyetlisi değil ama bu gece çalışmalarına alışması lazım. Arada bir ilham verse fena mı olur canım:)
Dün akşam internette yapmış olduğum küçük bir araştırma sonucu Beta cinsi balıkların asosyal olduklarını ve erkeklerinin tek yaşadığını öğrendim. Başka bir erkek geldiğinde kavga ediyorlarmış, dişi balık konulmak istenirse de en az 2 tane olması gerekiyormuş:) nasıl bir asosyallik tabi bu anlamadım ben:) neyse benim Ragıp ne yazık ki tek başına yaşayacak, fanusuna 2 tane dişiyi sığdıramayız..akvaryum almak lazım onun için, belki ileride bakalım..
Bu arada Arda ve Deniz'de çok sevdiler kendisini. Deniz hemen minik elini fanusun içine soktu, gerçi o Ragıp'la değil daha çok içindeki suyla ilgilendi. Ben ise şimdilik onu ulaşamayacakları noktalarda tutmaya çalışıyorum. Yoksa belli mi olur, bu iki yaramaz gözle kaş arasında bitirirler işini..

Friday, June 09, 2006

Bu son bunalım yazım olsunnnnnn...


Uzun zaman oldu güncelleyemedim sitemi..ama bu süre içinde gördüm ki beni sessiz de olsa izleyen birsürü arkadaşım varmış:)
Oysa ki bu blogu açtığımda bir yıl içinde bu kadar fazla yol katedeceğini hayal bile etmemiştim..Öylesine, sıkıldıkça çizimlerimi koyacağım bir günlüktü benim için. Şimdi bakıyorum da bu küçük alan aslında benim için bir terapi merkezi, bunaldıkça kaçacağım, saklanacağım bir sığınak haline gelmiş. Mutlu oldum yazdım, üzüldüm yazdım, heyecanlandım yazdım.. ve de çizdim tabi ki:) Bu sırada harika insanlarla tanıştım, farklı işlerle uğraştım..Ve hep hayalini kurduğum şeyleri gerçekleştirmek için minik adımlar attım.. Bu sırada hayatın ağırlığı hep üzerimde oldu..her ne kadar bu minik alanımda canlı, hareketli, rengarenk ve mutlu bir tablo çizsem de çoğu zaman bu tablonun arkasında gözleri ağlamaktan şişmiş, herşeyi yırtıp atıp tüm hayallerinden o an vazgeçmek isteyen küçük bir kız vardı..
Şu an için de hayatın benim için kolay gittiğini söyleyemeyeceğim..ama artık bu duygusal iniş çıkışları yeniden yaşamak istemiyorum..sahip olduğum harika çocuklarımı düşünüp, tüm bu sıkıntılara onlara daha iyi bir gelecek sağlamak için katlanmaya karar verdim..
Bu arada yukarıda yayınladığım çizimi geçtiğimiz aylarda anneyiz biz'deki köşem için çizmiştim. (yine bir bunalım anında:) Ama artık yaşama daha pozitif ve umutlu bakacağım..ama herşeyden önce saçma sapan şeyleri kafama takmadan, fazla hassas olmadan yaşamanın yöntemini bulmam lazım sanırım:)

Wednesday, May 31, 2006

Balığım olsun istiyorummmm...


Gece çizim yaparken bana eşlik edecek bir balık arkadaş istiyorum..beni sıkılmadan dinleyecek, dertlerimi paylaşacak, dinlediklerini iki dakika içinde unutacak, sesi soluğu çıkmayan bir arkadaş..
Sanırım benim gerçekten sessiz bir dosta ihtiyacım var...

Thursday, May 25, 2006

Uykuuuuuu...


Bu benim geçen ay Anneyiz.Biz'de yayınlanan çizimim..Alıp okuyamayanlar için blogumda da paylaşmak istedim..

GECE YARISI MİSAFİRİ
Yatağımda uyumak istiyorum!! Evet. Son derece basit bir istek bu, ama ne yazık ki son 3 aydır yatağımızı Arda ile paylaşıyoruz, hem de gece 3’ten sonra..

Birbirlerini uyandırmasınlar diye Deniz ve Arda’yı hala aynı odada uyutmuyoruz. Deniz bizim odamızdaki bebek karyolasında, Arda ise kendi odasındaki karyolasında uyur..daha doğrusu uyurdu.. Son alışkanlığımız gece yarısından sonra uyanıp minik ve sessiz adımlarla odamıza girmek ve yatak ucundan yanımıza süzülmek. İlk başlarda korkulu bir rüya gördüğünden ya da yarı karanlık odasındaki eşyaların gölgesinden ürküp geldiğini sanıyorduk..Ama bu olay hergün tekrarlanmaya başlayınca alışkanlık haline dönüştüğünü anladık.

Aslında ilk 15 dakikası çok zevkli oluyor. Birbirimize sarılıp, koklaşıp, öperek uykuya dalıyoruz..asıl olay bu uykuya dalma safhasından sonra başlıyor, önce yorgan o minik ayaklarla itiliyor çünkü uyurken üzerinde birşey olsun hiç istemiyor. Sonra dikey olarak başlayan uyku pozisyonu yavaş yavaş yataya doğru ilerliyor ki bu da anneyi yani beni tekmeleyerek yataktan atma ile son buluyor. İnanılmaz birşey ama oğlum beni yataktan itekleyerek atıp yerime yerleşiyor.

Sadece bu değil tabi, bu mücadele sırasında Deniz’de uyanıyor, haklı olarak o da yanımıza gelmek istiyor :) Eğer şanslıysak suyunu verip uykusuna devam etmesini sağlıyoruz ama çoğunlukla Deniz’cik kendisini bizim yatağa terfi ettirmeyi başarıyor tabi ki sonu gelmeyen mızıklamalarıyla..

Ben zaten yataktan postalanmış olduğumdan dolayı gidip Arda’nın yatağına yatıyorum..sığamadığım için de sabah her tarafım tutulmuş bir şekilde kalkıyorum. Belki kolaya kaçıyorum ama gecenin üçünde iki canavar ile mücadele edecek gücü kendimde bulamıyorum :) Sürekli çocuk gelişimi ile ilgili kitaplardan bu tip durumlarda nasıl davranılması gerektiğini okuyorum ama gerçek yaşamda bu önerileri nedense uygulayamıyorum..Uygulamaya çalışsam da sonuç alamıyorum..Galiba her çocuk kendi kitabını yazıp yaşıyor bize de onları seyretmek kalıyor :)

Küçük bir not: Bir önceki çizimimi ve yazımı son günlerde meydana gelen olaylar neticesinde bloglar arasında ortak verilecek bir tepki niteliğinde olduğu için yazmıştım. Fakat ne yazık ki bu durum ortak verilen bir tepkiden çok insanların birbirine sataştığı bir arena halini aldı. ve bana göre samimiyetini kaybetti..o nedenle şu saatten itibaren laf üretmek yerine gerçekten işe yarar birşeyler yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum..
Diğer bir not: Bu konuda yorum atılmaması, dileyenlerin bu ülke için faydalı işler yapan sivil toplum örgütlerine ufakta olsa bir bağışta bulunması rica olunur...

Monday, May 15, 2006

Crebro Zili Çaldı:)


Geçen Cuma günü zilimiz çaldı..ding dang dong..koştum açtım..upuzun güzel saçlarıyla, kocaman gülen gözleriyle Meltemcik yani Crebro'cum elinde kocaman harika bir pastayla bana gülümsüyor:)Hergün sayfasına misafir gittiğiniz, birbirinize yorumlar yazdığınız blog komşunuzu gerçek dünyada:) görmek,sohbet etmek gerçekten çok keyifli ve farklı..Meğer birbirimize anlatacağımız, paylaşacağımız ne kadar çok şey varmış.
Bu arada bilmeyenler için söyleyeyim, Meltem harika maskeler yapıyor, işini çok sevdiği zaten heyecanından ve gözlerindeki ışıltıdan hemen anlaşılıyor. Bütün gün hayatlarımızdan, sanattan, tasarımdan, geleceğe yönelik projelerimizden bahsettik. Çay içtik, bebelerle top oynadık, bir de baktık ki akşam olmuş:(
Neyseki tatil dönüşü yeniden görüşmek üzere ayrıldık, ve sanal bir dostluğu gerçek hayata taşıyabildiğimiz için çok mutlu olduk:))
not: çizimden de anlaşılacağı üzere Meltem bizim ufaklıklarla top oynadı, ilgilendi. bir anlamda staj gördü denilebilir:) Ama çok başarılıydı:) Arda ve Deniz'de, Meltem ablalarını çook sevdiler..heyecanla yeniden gelmesini bekliyorlar:)

Wednesday, May 10, 2006

Renkli Fasulyeler


Çocuk olmak çok enteresan birşey. Şimdi geriye dönüp baktığımda o günlerden aklımda kalan tek tük anılar, mutluluklar, hüzünler, kaygılar şu anda küçük ve tatlı bir tebbessüm sağlıyor dudaklarımda.
Mesela benim çocukken hiç boyama kitabım olmadı.. hani şu üzerlerinde boyansın diye çiçekler böcekler çizilmiş olanlardan.. Çok kitabım oldu, çoğu çizgi roman ve resimli hikayelerdi ama annem hiç almadı o boyama kitaplarından. Onun yerine saman kağıdından DMO antetli defterlerim oldu benim. Tabi ki tek yüzleri hep yazılıydı, bir önceki yılın gelir gider veya personel kayıtlarının tutulduğu çizelgelerdi.
Geometrik şekilleri çizmeye yarayan şablonlarım da olmadı hiç..Eğri büğrü de olsa kendim çizerdim dairemi, üçgenimi, beşgenimi..
Resim-iş derslerimizde yaptığımız faaliyetler arasında alçıdan döktüğümüz kalıpları boyamakta vardı. Arkadaşlarım hazır aldıkları Mickey Mouse'lu Donald Amca'lı kalıplarına döktükleri alçıları cillop gibi çıkarır boyar, ben ise annemin bana verdiği dikdörtgen kalıba döktüğüm alçının üzerine çizdiğim deseni bana gösterdiği şekilde kazıyarak kabartırdım. Tabi sonuç olarak herkesin mükemmel ördekleri, fareleri ve kedilerinin yanında benim eserim oldukça yamuk yumuk kalırdı.. Ama bizim evin kuralıydı, bu tip şeyler ben çok istememe rağmen hazır alınmaz, yapılırdı:) (tabi bunda bir Kayserililik payı da yok değil hani:))
İlkokul 1.sınıfa ait anılarımdan beni en çok etkileyen ise fasulyelerdi. Mutlaka herkes kullanmıştır okuma yazmayı sökerken o fasulyeleri ve çubukları. Öğretmenimizde bizden bir sonraki gün için istemişti fasulyelerimizle birlikte gelmemizi. Heyecanla annemden istemiştim tabi bende. Ertesi gün okula büyük bir sevinçle hiçbiri birbirinin aynı olmayan kocaman bir kutu beyaz organik fasulyelerimle gitmiştim. Herkes çantasından kendi fasulyelerini çıkarttığında ise içimdeki sevincin yerini kocaman bir iç burukluğu almıştı. Arkadaşlarımın fasulyeleri şeker gibi, rengarenk, aynı boy ve pırıl pırıldı. Hatta bazılarının ki şeffaftı bile.. Benim fasulyelerim ise tüm gerçeklikleriyle beyaz beyaz sırıtmışlardı tüm gün bana..Neyse ki üzüntümü gören annem hemen almıştı bana da istediğim plastik renkli fasulyelerden.. Ama o gün yaşadığım hayal kırıklığı içime işlemişti çoktan:) Şimdi bunları hatırladığımda çok komik geliyor ama bu tip şeyler çocukken yaşadığınızda sizi derinden etkileyen anılar olabiliyorlar.
Neyse, bu küçük anıdan sonra şu sıralar kafamı kurcalayan meseleye gelirsek, şimdi ben kararsızım, benim ufaklıklara boyama kitabı almalı mıyım yoksa kendi desenlerini kendilerinin çizmelerini mi sağlamalıyım..Sanırım ben ikinci yöntemi izliyorum şu sıralar..Her ne kadar annem bana almadığı o kitapları torunlarına alsa da ben hiçbirini beğenmiyor hatta kızıyorum ona. Çünkü çoğu çok çirkin resmedilmiş ne olduğu belli olmayan çizimler..Bence bu konuda çok seçici olmalı, çocuklara kitap seçerken illustrasyonları mutlaka dikkate almalıyız. Ve kolaya kaçmamalı yaratıcılıklarını ortaya çıkarmaları için fırsat tanımalıyız. Ben şimdi düşünüyorum da iyi ki hiç boyama kitabım olmamış:)))

Monday, May 08, 2006

Geleneksel Polen Alerjisi Günlerim Başladı!!!


Çizimden de anlayacağınız üzere bir süreliğine servis dışıyım:) Hapşurmaktan, burun ve göz akıntısından, boğazım ve kulaklarımın içine kadar kaşınmaktan içime fenalık geldi. Her yıl Mayıs ayının ilk 3 haftasını bu şekilde geçirdiğimden dolayı bu günleri "Alerji Festivali" olarak ilan ediyorum..Sanıyorum benim gibi bu durumda olan birçok insan var..3 yıl öncesine kadar kullandığım alerji haplarımı da artık almıyorum..Çünkü tüm günümü uykulu geçirmek istemiyorum..İleride astıma dönüşmesinden de korktuğumdan dolayı sanırım doktoruma yeniden uğramam gerekecek..Kendisi 17 yaşımdan beri alerjilerimi takip ediyor..Bu alerji denen olay o kadar illet birşey ki durup dururken çıkabiliyor..Kendimi geçtim, Arda'cığıma da hediye etmişim doğarken..O da arada bir neden olduğunu anlayamadığımız nedenlerle döküntü, kızarıklık geçirip duruyor..Geçen yıl sırf bu yüzden uzun süre doktora taşınmıştık..
Neyse, sonuç olarak benim gibi polen alerjisi olan herkese sevgilerimi iletiyor, akşam eve gittiklerinde duş almadan uyumamalarını tavsiye ediyorum..Baharı yaşamayı çok seven ama bir o kadar da ızdırap çeken Pino:)

Wednesday, May 03, 2006

Ben de dolma yapabiliyorum:)



Son 2-3 haftadır kendimi Flash'a verdiğimden beri bizim evdeki yemek olayı biraz aksadı..Yemek blogu olsam işi kurtarır akşam Bulo geldiğinde birbirinden lezzetli bir o kadar da şık mamaları önüne koyardım..Eee..Ben ne diyeceğim bi çizim blogu olarak şimdi? "Al hayatım sana muhteşem bi dolma çizdim, yanına da börek, aaa..tatlı mı istiyorsun? muffinlerimiz ne güne duruyor hayatım.." denmiyor tabi..tıpış tıpış mutfağa gidiliyor, ne varsa en kısa sürede pişirilmeye çalışılıyor...
Bu arada size de yaptığım sanal mamaları ikram ediyorum:) Her zamanki gibi mouse ile üzerine tıklayıp sürükleyerek istediğiniz parçayı tabağınıza yerleştirebilir, afiyetle de yersiniz..Ama ben diyetteyim, sanal da olsa asla bozmam diyorsanız sizin içinde hazırlamış olduğum hafif tatlardan deneyebilirsiniz...
Afiyet Olsun:)

Sunday, April 30, 2006

Flash'ta Script Denemeleri:)



Bu hafta Flash'ta biraz daha ilerleyip Pino'yu süsleme püsleme çalışmaları yaptım:) Aşağıdaki aksesuar kısmında yer alan küpeleri, tokaları ve çiçeği sürükleyerek istediğiniz yere yerleştirebilir, elbise ve ayakkabı renklerini ise mouse ile üzerine tıklayarak değiştirebilirsiniz...İyi eğlenceler:)

Tuesday, April 25, 2006

kahve içen hatunlar...


Bu deseni Starbucks'ın "Kahve Keyfine Davet" konulu kahve fincanı deseni yarışmasına yollamıştım..İlk üçe giremedi ama Starbucks ürünlerinde kullanılacak desenler arasına seçilmiş..Ne tür ürünler bilemiyorum ama böyle bişey görürseniz bunu ben çizdim:)

Friday, April 21, 2006

Photoshop'ta Tabletime Alışma Çalışmaları:)


Bir ay önce alıp zamansızlıktan doğru dürüst kullanamadığım Wacom tabletimle son 1 haftadır büyük bir keyifle çalışıyorum..Alıştıktan sonra kalemle çizmekten hiçbir farkı yok..üstelik sonrasında mouse denen aleti elinize bile almıyorsunuz..
Flash programında özellikle kaleme uyguladığınız basınç ile farklı çizgi değerleri elde edip çok farklı etkiler yaratabiliyorsunuz..Bu arada dijital sanatlarla uğraşanlara ve ilgi duyanlara bu ay çıkan "Digital Arts" dergisini şiddetle öneririm..Konu ile ilgili grafik sanatçıları seçtikleri çalışmalarını adım adım ve herkesin anlayabileceği çok güzel bir dilde anlatmışlar..Sonuç olarak düzenli şekilde takip ettiğim dergiler arasına girmiş bulunmakta, ama ne yazık ki 2 ayda bir çıktığından dolayı yeni sayısını uzun bir süre beklemek gerekecek..

Sunday, April 16, 2006

Flash Flash Flash :))

Uzun zamandır güncelleyemediğim siteme son 2 gündür öğrenmeye çabaladığım Flash programında hareketlendirdiğim kuşlarımı ekliyorum:) Ben çalışmalarıma devam edeyim daha öğrenecek çok şey var:) Buradan bana bu programı öğrenmemde yardımcı olan sayın hocam Abdullah Togay Bey'e çok teşekkürler ederim:)



Wednesday, April 05, 2006

Illustration Friday:Spring


Uzun zamandır Illustration Friday'a çizemiyordum..Baktım konu bahar hemen bir bahar kızı çiziverdim..Takip edenler bilir.. son günlerde beni bir yenilenme, bir güzelleşme, bir bakım isteği aldı sormayın gitsin:) Gerçi bunu günlük hayatıma değil de çizimlerime daha çok yansıtıyorum ama hiç yoktan iyidir:)
Bu arada çizimdeki hatun seksi olsun diye oldukça çabalamama rağmen saftirik bir ifadesi oldu..yine beceremedim yani:)

Friday, March 31, 2006

Kitap Sobesiiiii:)

Biriktirdim sobeleri öyle yazıyorum:) sevgili MaviMartı beni sevdiğim kitaplar konusunda ve Yasemin'cim ise çocuk kitapları konusunda sobelemişlerdi..Ben de iki sobeyi birleştirip yazıyorum:) Benim kitaplarım ve bebelerimin kitapları:)

Okumaktan zevk aldığım kitaplardan bazıları...
1. Paul Auster'ımın tüm kitaplarını büyük keyifle okurum
2. Vincent Van Gogh - Theo'ya Mektuplar
3. Fred Davis - Moda, Kültür ve Kimlik
4. Boris Vian - Günlerin Köpüğü
5. Octavio Paz - Düşler Boyunca Yaratmak
6. Sempe/Goscinny - Pıtırcık Serisi
7. Patrick Süskind - Koku
8. Buket uzuner - Kumral Ada Mavi Tuna
9. John Berger - Görme Biçimleri
10. Oruç Aruoba - Tümceler (Bülo'nun bana çıkarken hediye ettiği ilk kitap:)

Şimdi de bebelerimin kitapları:))
1. Dr. Spencer Johnson - Peynirimi Kim Kaptı?
2. Mark Birchall - Partide Sürpriz
3. Max Velthuijs - Kurbağa ve Yabancı
4. Behiç Ak - Kedi Adası
5. Gabriella Buckingham (illüstratör) - Five Little Ducks (vak vak ses çıkarıyor:)
6. Net Çocuk - İlk Adımlar Dizisi: Hayvanlar
7. SpongeBob Dergisi
8. İlk Ansiklopedim - Eşyalar
9. Pıtırcık Serisi - tarafımdan okunuyor
10. Boyama Kitapları

Son zamanlarda kitaplarımı otobüs ya da dolmuşta seyahat ederken okuyabiliyorum..akşamları yemek faslından sonra yaptığım kitap okuma girişimlerim ise iki ufaklığın kucağıma zıplaması ile son buluyor.. Onlar uyuduğunda ise çizim yapmak durumunda olduğumdan dolayı kitap okumak için en uygun mekan yollar oluyor...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...